Dijital Biz Dergisi | Yazar

 

Prof. Dr. Kerem ALKİN

 

Aralık 2020

 

 

‘Gözetleyen Kapitalizm’e Hazır mıyız?

 

Bu ürkütücü kavramın özünü (Surveillance Capitalism), kapitalizmin ‘üretim-tüketim-kar’ döngüsüne yönelik olarak, teknoloji ve internet kullanıcılarını ‘ürüne ve satılabilir değer’e dönüştüren; internet kullanıcısını sürekli sistemde tutmayı sağlayacak bir algoritmanın arkada çalıştığı bir dijital ekosistem oluşturuyor. Milyonlarca reklam veren şirkete, özellikle de uluslar üstü şirketlere internet, sosyal medya ve dijital platform takipçisi biz ‘tüketiciler’in dikkatinin ve ilgisinin satıldığı bir dünya.

‘Gözetleyen Kapitalizm’de ‘kâr’a dönüştürülen esas ürün, bizlerin, internet kullanıcısı tüketicilerin davranış ve algılarında ‘kademeli, yavaş ve hissettirilmeden’ başarılan değişim. Tüm dijital platform, tüketici algısını reklam veren lehine değiştiren bir internet uzay alanı olarak çalışıyor. Beğenilerinizi, beklentilerinizi, hatta kişiliğinizi değiştirmeye odaklanmış derin bir sistemden söz ediyoruz. Firmalara, tüketiciyi etkileyerek, firmanın ürününe yönelik garantiyi de vererek, ‘kesinlikle ikna oldum’u satıyorlar.

Ve, bunun için devasal, mega boyutta veri topluyor ve kullanıyorlar. Finans piyasalarındaki vadeli işlemler gibi, vadeli petrol kontratı gibi, insanoğlunun ‘gelecekteki kararları’nı pazarlıyorlar. Bunun için de, hayatınızın her saniyesi takip edip, verileri analiz edip, müşterileri olan reklam verenlerin ürünlerini alacak şekilde tüketiciyi, bireyleri önceden kurgulanmış bir vadeye, geleceğe yönlendiriyorlar. İnsanların gelecekteki kararlarını yeniden tasarlayarak trilyonlarca dolar kazanıyorlar.

Hangi fotoğrafa, hangi videoya, hangi konuya neden ve ne kadar vakit ayırdığınızın farkındalar. Günlük hareketlerimizi algoritmalar ve yapay zekayla matematiksel modele dönüştürüp, tüm bilginin içine reklam verenlerin ürünlerini aralara serpiştiriyorlar. Psikolojide kullanılan ‘ikna etme’ metotlarını teknolojiye uyarlayarak; sosyal medya ve dijital platformlar için yeniden programlıyor ve modelliyorlar. İnsanın psikolojisinden nasıl yararlanacaklarını geliştiren mühendisleri çalıştırıyorlar. İnternetteki herkes, hepimiz aslında bir ‘dijital kobay’ gibiyiz.

Bizleri araç bazlı teknoloji kullanan tüketiciden, bağımlılık ve manipülasyon bazlı teknoloji kullanan tüketiciye dönüştürmeye çalışıyorlar. Tüm dijital teknoloji ekosistemindeki paydaşlar, artık araç bazlı işlerden manipülasyon ve bağımlılığa bağlı süreç ve araştırmalara yoğunlaştılar. Bu amaçla da, insanların başkalarıyla bağlantı kurma ihtiyacını kullanıyorlar. İnsanoğlu ise, henüz 5 dakikada ve/veya 10 bin kişinin onay veya yorum veya eleştirisini kaldırabilecek kadar evrimleşmedi.

Bu nedenle, 10-14 yaş grubu çocuklarda ve gençlerde, sosyal medya yaygınlaştığından bu yana 3’e katlanmış bir intihar vakası var. Z ve Alfa kuşağı kuşatma altında. Bu, daha önce, televizyonda da denendi. Ama, ‘internet uzayı’ ‘sınırsız’ bir aşama. Böyle bir imkanla insanları radikalleştirme, marjinal görüş ve davranışlara, akımlara, hareketlere yönlendirmek artık mümkün. Çünkü insan, teknoloji bağımlılığı ile ‘mat’ edildi. Dolayısıyla, siyasal kutuplaşmayı da vahşice kullanıyorlar. Bu süreç, Trump-Clinton arasındaki bir önceki ABD başkanlık seçimlerinde de kendini gösterdi. Şimdi, Trump-Biden mücadelesinde de kendini gösteriyor.

Peki, ülkeler demokrasilerini, siyaset alanını, bağımsız seçimlerini bu ‘derin dijital organizasyon’a karşı nasıl koruyacak? İşte, en kritik soru da bu. Daha 4 yıl önce, ‘derin dijital organizasyon’un küresel çapta tüketicilerin tercihlerini reklam veren şirketler lehine manipüle etmek için kullandıkları tüm dijital platformlar, Facebook, Twitter, Instagram’ın arka planında yer alan tüketici verilerinin Rusya tarafından, Hillary Clinton’a karşı, Donald Trump’ın seçilmesi için, ‘derin dijital organizasyon’un dahi fark edemeyeceği bir ustalıkla kullanıldığına dair dedikodu ve yorumlara birlikte şahit olduk.

Bugün ise, Başkan Trump, kendisinden nefret edilmesini sağlayacak bir derinlik ve kapsamda, hayli sofistike metotlarla, ‘derin dijital organizasyon’un Demokratlar ve Biden lehine çalıştığını ifade ediyor. Başkan Trump, bir firmanın ürününden ‘tiksinti’ duyulmasını, ‘nefret edilmesi’ni; rakip firmanın ürününe ise bir ‘beğeni patlaması’ oluşturulmasını sağlayan ‘ikna etme’ algoritmasının, son 1 yıldır kendi aleyhine ve Biden lehine yoğun bir şekilde kullanıldığını iddia ediyor. Bu nedenle, ağır bir ‘yalan haber’ bombardımanına maruz bırakıldığını ısrarla söylüyor. İlginçtir, Ipsos’un araştırması, insanların yüzde 59’u yalan haberi gerçek haberden ayır edebildiğini düşünürken; bu kişi bir başkası ise, gerçek ile yalan haberi ayırabilme becerisi bir anda yüzde 30’a düşüyor.

Ipsos’un 27 ülkede 20 bine yakın yetişkin arasında yaptığı araştırma, sosyal medya platformlarının en iyi, en doğru haber ve bilgi kaynağı olduğunu düşünenlerin oranının 27 ülke ortalaması olarak yüzde 45 olduğuna işaret ediyor. Türkiye için bu oranın yüzde 58 olması, kimi çevrelerin bu platformları neden yoğun kullandıkları, bunun da Türkiye için hayli risk oluşturduğu noktasında gerekli ipucunu veriyor. ABD’de yetişkinlerin yüzde 64’ü, halkın ise yüzde 54’ü sosyal medya platformlarının ülke için negatif bir etkiye sebep olduklarını düşünüyor. Yetişkinlerin yüzde 28’i yanlış ve çarpıtılmış haberlerle yönlendirilmeye çalışıldıklarından, yüzde 16’sı nefret, ırkçılık ve ayrımcılığın pompalanmasından rahatsız.

Trump-Biden mücadelesi ile, ABD tarihinin en tartışmalı başkanlık seçimlerinden birisinin içinden geçerken, internet ve sosyal medyadaki saldırgan içerikleri tehlikeli görme oranı Cumhuriyetçi seçmende 2017’ye göre 2020’de, yüzde 61’den 72’ye yükselmiş iken, Demokrat seçmende yüzde 48’den 39’a gerilemiş. Bu nedenle, Başkan Trump’ın seçim sonuçlarının manipüle edildiği yönündeki ısrarlı açıklamaları ve Cumhuriyetçi seçmenin tepkilerini dikkate aldığımızda, Gözetleyici Kapitalizm kavramı üzerinden, birkaç ABD başkanlık seçimini de, Avrupa’daki seçimleri de daha bu şekilde konuşuruz gibi gözüküyor.