Yazar
Av. Arb. Murat KEÇECİLER
Aralık 2018
Kapıyı Çalan Mekanik Kol
Nesnelerin interneti, yapay zeka ve robotlar…
Yeni endüstri çağının aktüel, yeni kavramları. Çok değil bundan 10-15 yıl önce, bugün gündelik yaşantımızda kullandığımız birçok teknoloji, bilim kurgu filmlerinde tema olarak kullanılsa uçuk fikirler kabul edilebilecek yeniliklerdir.
Teknolojide yaşanan bu baş döndürücü gelişmeye karşın, bugünün insanları M.Ö. yaşayan atalarımızdan biyolojik olarak hemen hemen hiç farklı sayılmayız. Elimizde bir zaman makinası olsa ve 1453 senesinde İstanbul’un fethine şahit olan birini 18. yy. İstanbul’una getirme imkanı bulsak… Zaman yolcumuz; şehrin değişen mimarisi ve insanların farklılaşan giyim ve kuşamı sebebiyle bir büyük bir şaşkınlık yaşamasına karşın, bulunduğu ortamı çokta yadırgayacağını sanmam. Ancak aynı kişiyi günümüz İstanbul’una getirdiğimizde, yaşadığı şok karşısında kalp krizi geçireceğini tahmin etmek abartılı olmaz.
Biyolojik olarak aşırı bir gelişme göstermeyen biz insanlar, teknolojik ve sosyolojik açıdan son 150-200 yıl içinde inanılmaz bir gelişme göstermeyi başardık. Bunu tetikleyen en önemli faktör ise sanayi devrimidir. Buhar gücünün kullanılmaya başlanması ile tüm üretim modelleri değişmiş ve ‘’modern insan’’ ortaya çıkmıştır. Buhar devrimi ile başlayan sanayi devrimi zaman içerisinde çeşitli evreler geçirmiştir. Elektriğin icadı ve bant üretiminin devreye girmesi ikinci fazı oluşturmuştur. Bu gelişmelerin ardından; kitle iletişime olanak veren, bilgisayarları ve sonunda interneti ortaya çıkaran süreç yaşanmıştır. Günümüzde, robot ve yapay zekanın devreye girmesi ile üretim sürecinden insanı kısmen veya tamamen devreden çıkaracak bir süreç yaşanmaktadır.
Mikro çiplerin gelişmesi, bilgisayarların boyutlarının küçülmesi, yaygınlaşması ve yeteneklerinin artması ile birlikte başlayan bu teknolojik devinim büyük bir hız ve etki alanına ulaşmıştır.
Bildiğimiz her şeyin değiştiği bir çağın başlangıcındayız. Bu yeni süreçte kapıyı çalan artık mekanik bir koldur. Yapay zeka ile donatılan, kendi karar verme süreçlerine sahip robotların toplu taşıma aracında yan koltuğumuzu paylaşacakları günler çok uzak değildir.
Yapay zekanın analiz gücü hemen hemen her iş kolunu ve ekonomik faaliyet alanını etkilemektedir. Artan algoritma kullanımı, bu algoritmaya veri temin eden Big Data’nın gelişmesi ve kişiselleşmesi bazı zamanlarda bizleri bir gerilim bilimkurgu senaryosunun sıradan aktörleri gibi hissettirmektedir. Yapay zeka artık sizi kendi ebeveyninizden, eşinizden, çocuklarınızdan ve dostlarınızdan daha iyi tanır hale gelmiştir. Devamlı izlenme kaygısı ademoğlunda yeni kaygı türleri geliştirmiştir.
Sosyalleşme süreçleri değişiyor… Artan sosyal medya kullanımı sonucunda psikologlar ve pedagoglar kendilerini ve uyguladıkları yöntemleri yeniden gözden geçirmeye mecbur hissediyorlar. Her sanayi devriminden sonra yaşanan toplumsal devinim, bu yeni devrimde çok daha derinden ve çok daha şiddetli olacaktır.
Sanal para kullanımı ile birlikte alışılagelen ekonomik parametrelere yeni boyutlar eklenecektir. Blockchain teknolojisi ile birlikte yeni bir tekno-kültür inşa edilmeye başlamıştır. Karanlık fabrikaların ilk örnekleri dünyanın muhtelif yerlerinde hayat bulmuştur. Tüm iş kollarında olduğu gibi silah endüstrisi de bu dönüşüme kayıtsız kalmamıştır. İnsan zayiatını azaltmak için geliştirilme sürecinde olan savaş robotlarının ilk öncüleri, Amerikan ordusunda göreve başladılar bile.
Bu baş döndürücü dönüşüme karşın sosyal bilimciler yeterli derecede hızlı hareket ediyorlar mı? Özellikle AB ve ABD’de robotların ve yapay zekanın hukuki alt yapısına ilişkin kanunlaştırma süreçlerini başlamış durumdadır. Bu ülkelerde, sosyoloji ve antropoloji bölümlerinde yeni gelişecek hibrit (insan-robot ortak paylaşımlı) topluma ilişkin araştırmalar yapılmakta ve en önemlisi felsefe bölümlerinde bu yeni toplumun etik değerleri üzerine önemli çalışmalar dikkat çekmektedir.
Türkiye olarak biz bu süreçte neredeyiz? Hukuk dünyası olarak Türkiye maalesef bu konuda da yasal alt yapısını yurt dışındaki ülkelerden iktisap etmek durumunda kalacak görünmektedir. Bireysel olarak bu alanda çalışan birkaç hukukçu dışında, bu sahada bütünlükçü bir hukuk politikası ortaya konmasına ilişkin olarak ne T.C. Adalet Bakanlığı tarafında ne de akademik dünyada bir hazırlık söz konusu değildir.
Ulusal Yargı Ağı Projesi gibi önemli bir dijitalleşme projesinin HTML tabanlı bir yazılım ile işlemesi, metin işlemcisi olarak hiçbir uluslararası karşılığı olmayan ve dehşet derecede köhne bir kelime işlemcinin kullanılması bile süreç açısından ümit var olmamızı engellemektedir. Buna ek olarak, elektronik bankacılık kullanımında bile sorunlu olan bir adliye personelinden oluşan insan kaynağı ile Türk yargısının Endüstri 4.0 yakalaması ve ona ayak uydurması pek kolay olmayacaktır.
Hukuk dünyasında karamsar bir tablo ortaya çıksa da bu durum Ülkemizin geneli için geçerli kabul etmek doğru değildir. T.C. Cumhurbaşkanlığı Dijital Dönüşüm Ofisi’nin kurulması, stratejik olarak bu alanda önemli bir atılım sürecinin içerisine gireceğimizin sinyalini vermektedir. T.C. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın yeniden yapılandırılması ile siyaset ve bürokrasinin bu yeni döneme hazırlanmak için önemli bir gayret ortaya koyduğunu göstermektedir. Türkiye’nin en önemli artısı ise Teknoloji ile sıkı bir bağ kurmuş olan genç nüfusunun varlığı ile bu alanda her gün yeni bir atılım yapan özel sektörünün dinamizmidir. Türkiye olarak bize uzanan bu mekanik kol ile el sıkışmayı başarmak durumundayız.
Comments are closed.