Yazar
Kaan İBİLİ
Nisan 2019
Nesnelerin İnterneti ve Teknolojik İnsan Faktörü
Teknoloji tarihi ütopyacı olmasa da geleceği daha mutlu, sağlıklı ve dinlence odaklı bir yer olarak gören iyimser düşüncelerle dolu. Fakat her yeni teknoloji dalgası kimisi olumlu, kimisi olumsuz olsa da genellikle çoğu tamamen kasıtsız bir şekilde oluşan birçok değişimi de beraberinde getiriyor. Herhangi bir teknolojinin toplumu nereye götüreceğini, var olan diğer teknoloji, toplumsal sistem ve etkenlerle ne şekilde etkileşeceğini tahmin etmek neredeyse imkânsız.
En basit tanımı ile bir nesnenin ya da cihazın internete bağlanması ve bağlantıdaki cihazların birbirleriyle iletişime geçebilmesi olarak tanımladığımız nesnelerin internetinin bizi tam olarak nereye götüreceğini bilmek zor olsa da daha teknoloji merkezli bir dünyanın olasılıklar arasında olduğu kesin. Otomatikleştirilmiş evlerde yaşayacak, ağ tabanlı yollarda akıllı araçlar sürecek, etkileşim açısından oldukça gelişmiş mağazalardan alışveriş yapacak, sağlığa temel yaklaşımımızı yeniden tanımlayacak sağlık ve zindelik ürünlerine bağlanacağız. On yıl içerisinde günlük yaşantımızda zihnin sınırlarını zorlayan birçok farklı akıllı sistem kullanacağız.
Nesnelerin interneti, sağladığı kolaylıkların yanı sıra hem dijital hayatlarımızı sürdürme tarzımızla hem de güvenlikle ve gizlilikle ilgili yeni zorlukları ve sorunları da beraberinde getirecek. Toplum üyeleri arasında yeni anlaşmazlıklar ve ihtilaflar yaratacağı, aynı zamanda dijital açıdan zengin olanlar ve olmayanlarla ilgili daha fazla soruyu gündeme getireceği aşikâr.
Teknolojik İnsan Faktörünü Harekete Geçirmek
Bütün teknolojilerin karşı karşıya olduğu en büyük zorluklardan biri yüksek derecede güvenilirlik ve güvenlik sağlamak.
Teknoloji genellikle insanların muhakemesini, kararlarını ve gerçek dünyada risk teşkil eden dikkatsizliklerini ortadan kaldırsa da yeni tehlikeleri beraberinde getiriyor, küçük çaplı kaza ve arızaların yerine daha büyük çaplı sorunların ortaya çıkma olasılığını doğuruyor. Geçtiğimiz yıllarda Washington’da bir metro treninin başka bir tren ile çarpıştığı ve birçok kişinin ölüm ve yaralanmasıyla sonuçlanan kazanın bir bilgisayar hatasından ve operatörün frenlere manuel olarak yeterince hızlı müdahale edememesinden kaynaklandığı ortaya çıkmıştır.
İnsan faktörü uzmanları buna “otomasyon paradoksu” adını veriyor. Otomatikleştirilmiş sistemlerin güvenilirliği ve verimliliği gitgide artarken operatörlük yapan insanların zihinsel olarak kendilerini kapatıp otomatikleşmiş sistemlere bel bağlaması muhtemel. Bu sistemler karmaşıklaşırken kaza ya da ufak aksaklıkların gerçekleşme şansı azalabilse de ortaya çıkan arızalar genellikle daha vahim sonuçlar doğurabiliyor.
İnsan hataları dikkatle incelendiğinde bu hatalar çoğunlukla insanlar makineler gibi düşünmeye ve hareket etmeye zorlandığında ortaya çıkmaktadır. Endişe yaratan en temel konulardan biri akıllı cihazların insan zekasını geriletip geriletmediği ya da zihnimizin çalışma şeklini değiştirip değiştirmediği konusudur. Günümüzde akıllı telefonlar on binlerce kişinin iletişim bilgilerini saklıyor, GPS cihazları bir rota izlememize gerek kalmadan bizi gideceğimiz yere ulaştırıyor, uygulamalarla çalışan akıllı bileklikler bundan on yıl öncesinde kimsenin tahmin edemeyeceği bir şekilde aldığımız ve yaktığımız kalorileri ve zindelik düzeyimizi takip edebiliyor. Peki ya bize kaybettirdikleri? İnsanlar önemli telefon numaralarını hatırlayamıyor, harita kullanma sanatı tarihe karıştı, eşi görülmemiş fitness aletleri kullanabilmemize rağmen obezite ve yaşam tarzına bağlı hastalıklar kronik bir sorun haline geldi. Ortada bir paradoks var. Cihazlar bizim yerimize ne kadar fazla iş yaparsa, bizi farklı kılan, bizi biz yapan duygularımızdan uzaklaşıyor, doğal ortamımızla ve ritmimizle daha az temas ediyoruz. Psikolojide buna “keyif tuzağı” adı veriliyor. İnsan beyni doğal olarak en kolay yoldan, en keyif verici şekilde iş yapmaya yöneliyor.
Araştırmacılar bilişsel düşünceyi ve yeni ortaya çıkan dijital dünyanın onu nasıl şekillendirip yeniden düzenlediğini incelemeye daha yeni başlıyor olsa da kesin olan bir şey var o da beyinlerimizin teknolojiye uyum sağlamak için değişip evrimleşeceği gerçeği. Başarılı ve güvenilir bir gelecek, teknolojik insan olarak tanımladığımız, bilim ve teknoloji farkındalığı yüksek ancak insan olmanın temel özellikleri olan sevmek, nefret etmek, üzülmek, sevinmek gibi duygusal zekâsından asla vazgeçmeyen bireyler sayesinde mümkün olacaktır.
Comments are closed.