TAYSAD’ın 2019 Yılı ve Gelecek Değerlendirmesi

 

2019 yılı, dünya otomotiv sektörü açısından pek iç açıcı bir yıl olmadı. Henüz yıl sonu verileri açıklanmamış olsa da Ekim ve Kasım ayları sonuçlarına bakarak, dünya otomobil üretiminde ve satışlarında yüzde 6 seviyesinde bir daralma olması muhtemel diyebiliriz.

 

Türkiye otomotiv sektörü ise 2019 yılını, hükümetin sağladığı farklı teşviklerin olumlu katkısı ile öngörülenden daha küçük bir daralma ile kapatacak. Hem ÖTV desteği hem de hurda teşviki sayesinde iç pazar satışlarında bir miktar iyileşme sağlansa da 2018 yılına göre düşüş ile yılı tamamlayacağız. Üretimde ve ihracatımızda da tablo pek farklı değil; bununla birlikte bu daralmanın, küresel ticaretteki dalgalanmaların bir sonucu olduğunu biliyoruz.

Bu nedenle de geleceğe kısa, orta ve uzun vadeli bakmaya gayret ediyor ve sektör temsilcileri olarak stratejilerimizi de bu yönde şekillendiriyoruz. Bu kapsamda, önümüzdeki 2 yıllık süreçte sektörel anlamda radikal bir değişim yaşanmayacağını, mevcut durumun korunacağını öngörüyoruz.

Ülkemizde üretilen araçların yüzde 77’si AB pazarına ihraç ediliyor ve 2020 yılında AB pazarında küçük de olsa bir daralma bekleniyor. Her zaman dile getirdiğimiz gibi otomotiv sektörü gücünü iç pazarından almaktadır. Türkiye pazarının daralması ve ülkemizde üretilen araçların iç pazardaki satışlarının düşmesi, tedarik sanayicilerinin aşması gereken önemli bir sorun. Dolayısıyla, iç pazarın potansiyelinin gerisinde kalmaması için hükümetin sunduğu teşvikler son derece önemli.

İç pazardaki düşüşün etkisini azaltmak isteyen sanayicilerimiz, ihracata yönelmeye devam edecekler. İhracatta artış için daha teknolojik ürünler üretirken, daha rekabetçi olmamız da gerekiyor. Dış pazarlarda daralma yaşanırken iç pazarın da düşmesi, sektörün rekabetçiliğini olumsuz etkiliyor. Türkiye tedarik sanayi ihracat sıralamasında dünyada 23. sırada yer alıyor, ana sanayi ihracatında ise Türkiye 14. sırada geliyor. Yani tedarik sanayi olarak ihracatımızı artırma potansiyeline sahibiz. Tabii ki sadece ihracat ile sürdürülebilir bir büyüme elde etmek de mümkün değil. Dolayısıyla, orta ve uzun dönemde sektörün yeni teknolojilere yönelik olarak kendini geliştirmesi gerekiyor. Yapılan araştırmalara dayanarak, 2025’te dünyada üretilecek araçların en az yarısının hibrit veya tam elektrikli araçlardan, 2030’da ise en az yarısının tam elektrikli olacağını düşündüğümüzde, Türk otomotiv sanayi olarak kat etmemiz gereken çok yolumuz olduğunu biliyoruz. Bu dönemde araçların sürüş açısından otonom hareket edebilme kabiliyetlerinin de artacağını ve otomotiv tedarik sanayi açısından birçok yeni ürüne ihtiyaç olacağını söyleyebiliriz.

Aslında sektör olarak orta ve uzun dönem için eksiklerimizi ve kısa dönemde bu eksiklikleri gidermek için çalışmamız gerektiğinin farkındayız. Bu yönde birçok firmamızın da çalışmalar yürüttüğünü biliyoruz. Yeni teknolojilerin geliştirilmesinde tedarik sanayi firmalarının mali gücü çok sınırlı ve bu problemin çözümünde uzun dönemli, düşük faizli kredilerin sektörün önünü açacağını ve teknoloji yatırımları için fırsat yaratacağını düşünüyoruz. Bu konuyu desteklemek üzere Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından başlatılan “Teknoloji Odaklı Sanayi Hamlesi” kapsamında otomotiv sektörü için ürün listesinin netleştirilmesi ve yatırımcı çağrılarına çıkılması sürecinin bir an önce tamamlanmasını bekliyoruz. Geçtiğimiz hafta gerçekleştirilen Türkiye’nin Otomobili’nin lansman töreni sonrasında tüm toplumumuzda görülen birlik ve beraberliğin, duyulan gururun ve toplumun tüm kesimlerince yaşanan mutluluğun örnek olacağına ve 2020’de bu ruh etrafında kenetleneceğimize inanıyoruz.